20 Aralık 2009 Pazar
biz kaybetmedik..
söylenen ve özel olduğunu zannettiğimiz kelimelerin her önüne gelene söylendiğini duyduk..
inançların yıkıldığını sol tarafta taşınan kalbin atışlarının 3-5 aylık olduğunu hissettik..
aşk diye tanımlayıp içimize çektiğimiz kokunun anlamsızlaştığını ıraklaştığını hissettik..
her " seni anlıyorum" diyene kanmamayı öğrendik..
güvenin zor kazanıldığını kolay kaybedildiğini yaşayarak bildik..
biz kaybetmedik ama ..
14 Aralık 2009 Pazartesi
klaros
kızdıklarımı sevdiklerimi güldüklerimi sallamadıklarımı gezdiklerimi gördüklerimi görüp de beğendiklerimi ya da iyice tiksindiklerimi..
.rosp. ruhluları zavallı yaratıkları çok şey bildiğini zanneden mercimek beyinlileri ya da sol tarafları ekşimiş leş gibi kokan ucubeleri....
şimdilik güzel birşey bulamadığımdan bunları paylaşabilirim...
31 Ekim 2009 Cumartesi
gaflet
hangi babayiğit kılıklı çıkıp da evet ben seni anlıyorum dese inanma gafletine düştük..sonra saçmalama silsileleri sardı dört bir yanımızı.
taktik güzeldi.kaleyi içten fethedip vazgeçilmez olma ve bu silsilelere boyun eğdirme..
başarılı da oldular.inandık.güvendik.sevdik.seviştik.
ama nezaman güçlü dursak nezaman muhalif olsak koca koca gözlerle bakan koca koca adamlarla karşılaştık aslında küçücük dünyaları olan...
birgün damlaya damlaya göle dönmüş hayal kırıklıklarını geride bırakma kararı aldık.herşeye rağmen..içimiz kan ağlasada doğru olan buydu..
döndük arkamızı sustuk.unutmaya çalıştık tükürükler saçarak çıkan kelimeleri..
hakaretleri..
güzel sevgi sözcükleri söyleyen o diller kötü bir oyun oynuyordu .olamazdı.böyle olmamalıydı.
diye diye gittik.
hayalleri umutları bırakarak gittik.
şimdi hayat mücadeleyle devam ediyor.
yeniden sevicez.
yeniden inanıcaz.
yeniden güvenicez...
yine yazıcaz şiirler, yazılar , öyküler...şarkılar söylicez..
yapıcaz bunu..
hem de yürekten gelerek...
herşeye ve tüm inandığımızı sandıklarımıza inatla...
25 Ekim 2009 Pazar
ben bunu öğrendim.hep didinmek yorulsakta azıcık dinlenerek yola devam etmektir.evet zor zamanlar çok.zor kararlar zor seçimler zor yollar ve zor insanlarla dolu...
peki bu zorluklar sadece kendimize mi has zannediyoruz?bu kadar insan ne için yaşıyor sizce?
bu kadar insan kapalı kutular içinde yaşarken çok mutlu sanki?
hergün sabahın körü kalkıp yollara dökülen bilmem kaç katlı binalarda bilgisayar başında çalışıp beynini yiyen üç kuruş kazanıp hayatını devam ettirmeye çalışan kaç kişi var?çoookkk...
bizde onlardan sadece biriyiz.
ve saksıda yetiştirmeye büyütmeye çalıştığımız bu hayattan ufak bir yaprak bile kalsa mutlu olmak istiyoruz.
akşamları yatağımıza yatıp kafamızı yastığa koyduğumuzda O'nunla konuşmuyor muyuz?
film şeridi tadında geçen günleri anıp O'ndan gelecekle ilgili yardımda bulunmasını bize yol göstermesini ama doğru yolu göstermesini istemiyor muyuz?çok şey istemiyorum.sadece huzur demiyor muyuz?aza tamah ederek doğruyu güzeli bulacağımız anlatılmadı mı bize?
deneye yanıla düşe kalka gelmedik mi bu yaşa?
ve her seferinde bunda da bir hayır vardır elbet diyerek avutmaya çalışmadık mı kendimizi?
elbet birgün ,O; bu hayırsızlıklardan hayır çıkartma denemelerini aşıp hayırlı olanları karşımıza çıkaracak diye konuşmadık mı kendimizle?
çok yılgın ve yorgunum..
artık O da sesimi duymuyor...
24 Ekim 2009 Cumartesi
a'dan z'ye sırayla..
bu rehber aslında sizin anılarınız.her bireyin numarası evi cebi sizin geçmişiniz.sizi bağlayan ya da ayıran anılar sayıların hakimiyetinde sanki..
.........
bir kadın "kadın " olduğunu nasıl hisseder?
kadın bütün olmak ister.paylaşarak bütünlenir.amip gibi çoğalarak büyür.yaptıkları söyledikleri aslında bir alt okuma gerektirir.yapısı böyledir.biraz dolaylı bir yol aslında ama hem kestirme hem rahat hem de kolaydır.
bir kadın "kadın " olduğunu bu yolu takip edebilecek bir "erkek" le bütünlendiğinde hisseder.
devam edebilir...
20 Ekim 2009 Salı
sen ya da ben
sonra bir film izleyeceksin.öyle rastgele seçeceğin.ama mana bulacaksın her karesinde..
takacaksın kulaklığı alıp başını gideceksin, düşünmeden...
kendini yine denize karşı bir taşta otururken bulacaksın..arkana dönüp baktığında çimenleri göreceksin.ayakkabılarını hiç tereddütsüz çıkarıp yürümek isteyeceksin...
sabah belki her zamankinden biraz daha erken uyanacaksın ve kafanı çevirdiğinde boşluğu göreceksin.
terliklerini giyerken çay demlemeyi düşüneceksin...
televizyonu sadece bir ses olsun diye açacaksın..
dolaptaki dağınık kıyafetlerine bakacak ve buakşam toplarım diye düşünüp yine toplamayacaksın..
yağmuru izleyecek ve senide yıkamasını dileyeceksin..tekrar ve tekrar..
zifiriliğin içinden çıkmak için düşüncelerin olacak ama eylemlerin olmayacak..
nereden mi biliyorum??
dün sen anlattın yaa!!bana rüyamda
sevgili ben......
demir kelepçe
tuttuğum tüm imgeler gibi
yaprakları kapatıyor günahlarımı
solgun geçmişe bakarak
suluyorum onları
yaşanmışların masumluğu mu
yoksa boşvermişliğin
azgın sularda çırpınışları mı?
hangisi beni düzlüğe çıkarır?
düşüyor işte ellerimdekiler
kırmızı halı serilmiş heryere
geçtiğinde bıraktığın kan izleri
görünmesin diye.
kırılan cam faunusun
içindeki balık gibiyim
kırıklar batıyor
çırpındıkça ben
ve azalıyorum gitgide
bu şehir dar,bu yollar boş geliyor
yatağım demir kelepçe
saat başımda çalmıyor
ellerimde rengarenk çiçekler vardı.
süzülerek döküldü yaprakları
üzerinde kelepçenin renkler
herhangibir mayısın herhangibir günü
süzülerek döküldü yapraklar üzerine kelepçenin"
sessiz
ağaç tepelerinden,
sesi mesajlarını taşır
saygıdeğer adamın.
dağ çiçekleri açtıklarında,
anlamları kokularıyla beraber gelir." LİN YUTANG
hayat böyle.üzülme.oysa zaman şakacıdır.sen geçip gitmişsindir bir anın içinden.oysa o an orada kalmıştır.zaman, kendi içine hapsolmuş gümüş bir aynadır.ama böyle...ölüm gibi.ölüm varken sen yoksun,sen varken ölüm yok.okyanusun ortasında bi sandaldayız sanki.rüzgarda yok.yok işte..ben mi suçluyum?kalbimi didik didik ediyorum ama o rüzgarı bulamıyorum.
18 Ekim 2009 Pazar
.
50 thousand tears i've cried
screaming deceiving and bleeding for you
and you still won't hear me
don't want your hand this time i'll save myself
maybe i'll wake up for once
not tormented daily defeated by you
just when i thought i'd reached the bottom
i'm dying again
i'm going under
drowning in you
i'm falling forever
i've got to break through
i'm going under
blurring and stirring the truth and the lies
so i don't know what's real and what's not
always confusing the thoughts in my head
so i can't trust myself anymore
i'm dying again
i'm going under
drowning in you
i'm falling forever
i've got to break through
so go on and scream
scream at me i'm so far away
i won't be broken again
i've got to breathe i can't keep going under
16 Ekim 2009 Cuma
11 Ekim 2009 Pazar
neden acaba?
aklımda kalan tek sahne upuzun çok güzel bir çift kadın bacağı ve kırmızı topuklu ayakkabılar......
olmak yada olmamak
ay bir anda düş yüreğime
......
içimin sıkıntısı nedir bilmiyorum ama
uzun birzamandır kendimi bukadar bitkin hissetmemiştim.
beynimin içinde varolmanın dayanılmaz ağırlığı var.
bunun dışında sayısını bilemeyeceğim kadar çok eylemsiz kalmış
düşünceler mevcut!
bu tıpkı çıkmaz sokağa sapıp geri dönmeye üşendiğin için
acaba nereden atlayıp da diğer sokağa geçerim
diye düşünüp, anlamsız atraksiyonlara girmek gibi bişi.
birkaç planım var aslında.
bunların başında göçmek,terk-i diyar etmek ,başka memleketlerin suyunu havasını
koklamak gibi accık pollyannavari bir durum var.
sonra sırayla ....
off yaa neler saçmalıyorum.
yok işte yoookkk
aslında ne hayatıma ne kendime ne de başka birşeye dair bir planım yok..
ve sanırım bu plansızlık benim beynimi yiyen en büyük kemirgen.
şimdiye kadar bir idealim amacım yapmak istediklerim kısacası bir sıralamam vardı.
ama şimdi yok..
ama olmalı.
geçen hafta bir arkadaşım intihar etti.
hem de hiç bu tarz bir düşünce yapısı nekadar zorluklardan geçsede barındırmadığını düşündüğümüz bir arkadaşım.
çok şükür kurtuldu.
bu olay bende herşeyin bir sınırı olduğunu görmeme birkez daha neden oldu.
bu nasıl bir ruh hali bilmiyorum.bilmek de istemem açıkçası.
ailemin ve sevdiklerimin üzülmesi dışında insanların bana acıyarak baktığını
görmek ...işte asıl acı ve sınır bu olurdu..
bu birazda benim gurur olgusuna verdiğim aşırı önemden kaynaklanıyor sanırım.
çünkü bu beden bize emanet onu layıkıyla taşımamız lazım.
ruhun yorgunluklarını kırıklarını acılarını bedene yükleyemeyiz.
off çok zor bir karar olsa gerek.
hem zor hem de çok ince bir çizgi.
olmak ya da olmamak işte bütün mesele bu.
5 Ekim 2009 Pazartesi
İNAT İNATÇI İNATLA İNATSIZ İNATETMEK İNATLAŞMAK İNADIM İNAT......
NEİÇİN KİME NEDEN NASIL İNAT EDİYORUM?
KENDİMLE Mİ HAYATLAMI BAŞKALARIYLA MI İNATLAŞIYORUM?
İNATÇI MIYIM?DEĞİL MİYİM?
İNATLA TUTUNUYOR MUYUM?İNATLA BIRAKIYOR MYUM?İNATLA SALDIRIYOR MUYUM?
YOKSA İNATSIZ MIYIM?OKADAR BOŞ MU HERŞEY?
İNAT ETMİYOR MUYUM?
İNATLAŞMIYOR MUYUM?
ŞİMDİ CEVAPLIYORUM...
YAŞIYORUM HERŞEYE İNAT, İNADIM İNAT...
25 Eylül 2009 Cuma
9 Eylül 2009 Çarşamba
başlık maşlık yok!!!!!!!
8 Eylül 2009 Salı
ay boşlukta
günlük ve aylık burç yorumuma baktım bugün.
yine bana rölantide kalmamı söylüyor.iş kariyer aşk bla bla...hep bekleyin diyor.bunca zamandır bir kere farklı birşey sylemediğini farkettim.ve işin garip tarafı sanki bilinçaltında o sözlere uyuyormuşum gibi hayatımı rölantide yaşıyorum.şuan hayatımda ki herşey askıda.artık askıdan alıp giyinme vakti geldi de geçiyor bile ..diye düşünüyorum.evet evet artık ilerleme zamanı.hayat devam ediyor ben niye duruyorum ki??
5 Eylül 2009 Cumartesi
matruşkalar
rengarenk geleneksel ve sevimli küçük rus bebek bibloları.
başka?
başka ne anlam yüklenebilir sizce bunlara?
içine yüzük koyabilirsiniz.
hediye edebilirsiniz
süs niyetine heyecanla alıp odanızın bir kenarında tozlandırabilirsiniz.
başka?
başka da öyle süper bişi yapmazsınız..
şimdi altokumasını yapalım.
elinize alıyorsunuz bebeği aa negüzel ne şirin vs diye.çeviriyosunuz bakıyosunuz ortasından ikiye ayrılmış bebeği açıyorsunuz.haydaa bi tane daha var hemde bu daha küçük ve sanki daha sevimli.içinden çıkarıyosunuz ilk bebeğin.elinize alıyorsunuz ve ilk bebeğe yaptığınız gibi ortasından ikiye ayırıyorsunuz.bunu bebekler bitene kadar yapabilirsiniz.
hayatımızda böyle değil mi?
birbirinin içine geçmiş renkli sevimli görünen her seferinde bilmenize rağmen şaşırdığınız küçük hayatlardan oluşmuyor mu?
bu büyümesini istediğniz ama tersine; gitgide küçülen bir hal alan bir yaşam olmuyor mu?
yaşam size küçük süprizler adı altında tozlanacak renkli şeyler sunmuyor mu?
3 Eylül 2009 Perşembe
MİTOS
giyinmeliyim
2 Eylül 2009 Çarşamba
söyleyemiyorum.............................................................
1 hafta raporum var.
kendimi garip hissediyorum.
sanırım içimdekileri aşamadım.sıkıntılarım bedenimde vuku buldu ve sonum ne olucak bilmiyorum.
özlediğim şeyler var...
ama söyleyemiyorum..
22 Ağustos 2009 Cumartesi
beyaz-siyah
3gün önce gördüğüm rüya gerçek oldu...
kulağıma ölüm haberi veren ses uykumdan deli gibi uyanmama neden olmuştu.bugün yakın bir arkadaşımın babasının denizde kaybolduğunu ve cesedinin 5.gününde kıyıya vurduğunu öğrendim.ne kadar trajik bir ölüm..
yine bugün eski bir arkadaşımın kız babası olduğunu öğrendim:)
hayat beyaz ve siyah sanki...
ölüm ve doğum;yŞm içiçe..
17 Ağustos 2009 Pazartesi
kaptan
güzel günlerine içiyorum...
dedi kaptan
ve sürdü gemisini güneye
sıcağa
huzura
keşfe
belki de
küçük mutluluklara doğru..
peşinden gitmek istedim
güzel günlerimi de yanında götürdü sandım..
korktum..
12 Ağustos 2009 Çarşamba
başka hayatlar
her yeni yer her yeni insan her bakış her kare başka hayatlarında var olduğunu görmek bilmek..
o yaşayışların içinde olmasa da kıyısından bakabilmek
sanki ordaymış gibi o anları yaşayabilmek
fotoğraf gerçekten çok güzel bir sanat
ve ben her gördüğüm her çektiğim çektiğim karede başka hayatlara da dalıyorum
kendimce yaşıyorum
tıpkı bu fotoğrafta olduğu gibi
çekerken kafamdan geçenleri sanırım bir sayfa taşıyamaz:)
5 Ağustos 2009 Çarşamba
ponzas
sağlıklı olmayan deriyle beraber belkide sağlıklı deriyide götürdüm.ama en azından terlik giyebilirim gönül rahatlığıyla.
hayatım garip bir rutinde devam ediyor.sabah evden çıkıyorum çalışıyorum akşam eve geliyorum bazen arkadaşlarımla buluşuyorum bikaç saat sonra uyku.televizyon bayağı uzun zamandır hayatımda yok. içimden seyirci olmak gelmiyor. yapay hayatları şişirilmiş aşk dramlarını katakulli durumlarını saçma sapan tesadüf oluşturmaya çabalayan senaryoları anlamsız haberlerle zamanımı alan ana haberleri ne görmek ne de duymak istiyorum.
sıkıldım.yoruldum.
kaçış isteği var yine sol yanımda ve beynimin kıvrımlarında.
bu sefer alıp çantamı gidemiyorum ama diğerleri gibi..
peki şimdi bu ponzalanmış deriyle ne yapabilirim?
bunu enine boyuna düşünmem gerek!!
artık fazla zaman yok..
1 Ağustos 2009 Cumartesi
doğum
sancılar çekildi doğum gerçekleşti.
yazın ortası ve bana kalan benim:)
temmuzun 30unda doğdum.
şimdi yeniden büyüyorum.sevenlerimle, sevdiklerimle...
bugün çok ironik birşey oldu.
sancılı günlerden kalan eşyalarım geldi.deli gibi yağmur yağıyordu.içimde bir huzursuzluk da vardı.içim de ağlıyordu çünkü.beni hayallerime bağlayan tüm bağlar kopmuştu.
eve girdim.kutuları odama taşıdım.pencereye doğdu yürüdüğümde güneş açtı.artık güneş bana doğuyordu.demekki hala yaşıyordum ve güzellikler beni bekliyodu.
artık güneş bana doğuyordu....
31 Temmuz 2009 Cuma
yabancı
sanki 3. sayfa haberini okuyormuş gibi gayet uzak ve anlamsız gelir mi geçmiş bazen?
bir başkasının hayatından kesitler yansır karşıdaki beyazperdeye..
zaman yaşanmamış gibi anlar yitip gitmişler bir daha dönmemecesine...
27 Temmuz 2009 Pazartesi
yağmur yağsaydı....
kardeşi rüzgar eşlik etti çilingir soframa..
adanın müzmin bekçileri martıların eşliğinde "keyifli ve kararında" içtim yeni rakımı:)
şarkıların yarım yamalak hatırladığım kadarı bile yetti bana
nakaratını üç kere söylesem ne çıkar?
benim için önemli olan güzel olan her anıma kadeh kaldırdım
saygıyla ve sevgiyle andım
dün akşam yağmur yağmadı ama yağmasını çok istedim
23 Temmuz 2009 Perşembe
başlığın başlığı..
kötü şeyler silinip atılıyor yokmuş gibi yaşam devam ediyordu yaa..
hatırlamak yoktu..
mekanlar bile yeni gidilmiş gibiydi...
kes gitsin..
bir kere acır enazından..
yerine yenisi gelir mi gelsede aynı heyecanla yaşatır mı bilmem ama çürümekten yeğdir.
bıçak(!) gibi, keskin bir kılıç gibi..
tek seferde.
kes gitsin..
22 Temmuz 2009 Çarşamba
yanlış..
eğer anneannemin bize hayata dair söylediği bir cümleyi yine hayata dair uygulayabilseydim şimdi bukadar yorgun olmazdım.
"karşındakini hep kötü belle, eğer iyi çıkarsa çok sevinirsin.yok eğer kötü çıkarsa zaten şaşırmazsın!"
şimdiye kadar karşıma kötü diye tabir edebileceğim biri(leri) çıkmadı çok şükür:) ama bu bende iyi izler bıraktıkları anlamına gelmiyor.
ruhumun beynimin ve yüreğimin en derin en ben olan yanlarını açmak öyle sanıldığı kadar kolay değil.kapatırken birgün açacağımı biliyordum.hemde güven duygusunu en temel sayana.
açtım.çünkü açtım.güvenmek inanmak ve en önemlisi incinmemek adına.çoğumuz gibi....
sevdim.hemde sindire sindire sevdim.seni seviyorum dediğimde "nerden çıktı şimdi bu?" diye soran sevgilinin dillerine hafif sitem ederek ama inatla.onunda yanılmamak istediğini bilerek ve onu yanıltmamak isteğiyle.umutla huzurla aşkla...
rahatça istekle arzuyla...
ama her söylenen sözün her yapılan davranışın her kendine de kalma isteğinin boğazımda yumruya dönen gözlerimde yaşa dönen ve en acısı yüreğimde çiziğe dönen halleri beni yordu,yıldı,üzdü,ezdi geçti...
sevdiğim bu değildi.sevdiğim, nefesiyle uyuduğum , elini tutarken bir olduğum ;bu değildi.yeşil dev geri gelmişti.hemde hırçın dengesiz ve ağır kelimeleri seçerek inciterek geri gelmişti.bencildi.çirkindi.dengesizdi.o değildi...
ama oydu.gözlerini açarak ve ağzından çıkan her kelimeyi böğrünün en derininden hissederek sarfettiğinde önce ben bittim.sonra biz..
şimdi ne yapmalıyım?
bana gurur diyor..
keşke gurur yapıyor olsaydım.....
onu aşabilirdim.
şimdi sanduka kapandı...
21 Temmuz 2009 Salı
inandıklarım
Cheyenne Boyu
* Doğum yapan her şey dişidir. Kadınların ezelden beri bildiği kainatın dengelerini erkekler de anlamaya başladıkları zaman, dünya daha iyi bir dünya olmak üzere değişmeye başlamış olacaktır.
Mohawk Kabilesi
20 Temmuz 2009 Pazartesi
karabulut
ortasından geçmek gibi.
gözyaşları geriye akıyor.
ruhun suskunluğu biter mi?
bumerangın anlamsız dönüşleri
gözyaşlarını tamamlar mı?
yalvarışlarım kendime
bekleyişlerim nereye?
her tabelanın ışığı
beni doğru yola götürmüyorken
ve ben bu yanlışları biliyorken
aydınlık hiçbir anlam taşımıyor.
bilmek acı veriyorken
aptallığı seçmek aptallık mı?
bir bakmışım karabulut
arkamda kalmış.
ve ben yeniden gülüyorum.
14 Temmuz 2009 Salı
.................
uçan bir kuştan dökülen tüy gibiyim.düştüğünü bilen ama nereye olduğunu bilmeyen...
22 Mayıs 2009 Cuma
hiçbir şey
Hiçbir şey
Viran bir şehrin
Sokaklarında yürümek gibi
Toz bulutunun ardından
Bulmak aradıklarını
Yıkıntıların
Yalnızlığı bu.
Artık bir bütün değiller
Eski bir bütünün
Yamuk parçacıkları onlar
Kesif bir koku var burnumda
Şehrin kokusu..
Tanıdık aslında
Bu yalnızlık duygusu
Avuçların kaşınır
Kulakların uğuldar
Her tınıyı büyütür
Beynin var etmeye çalışır
14 Mayıs 2009 Perşembe
avuç içim
Tüm hırçınlığımı dizginliyorsun
Uysal bir ata bürünüyorum yanında
Gözyaşlarımı görüyorsun
Ve onları silmiyorsun;
İçiyorsun..
Çizdiğim bir adam değilsin,
Sen.
Sığınacak bir liman da değilsin,
Dediğin gibi.
Çünkü sen, bendesin.
Suluyorum akşamüstleri
Seni.
Konuşuyorum seninle
Saatlerce.
Büyütüyorum işte.
Sen kimsin diye
Sorma bana!
Nekadar anlatsam da
Olmaz ki?
Ben sol yanın olmak istiyorum.
Sen benim kaktüsüm
Olurken,
Ben senin sarmaşığın
Olmak istiyorum
Çiçekler açsın baharları
İkimizde de…
Nehirler aksın
Güneş doğsun
Yıldızlar kaysın
Gök gürlesin
Ama sen bende kal.
Çünkü ben;
13 Mayıs 2009 Çarşamba
bilmek
yaşamak; gündüz güneşi gece ayı yıldızları görmektir.yani yaşamak dengedir.ruhunun ve usunun yolunun birleşmesidir.
5 Mayıs 2009 Salı
kendime merhaba
bir test yaptım bugün kendime. kişilik testi..kendimi dışa dönük zannederdim.hatta herkes öyle olduğumu düşünüp söylerdi.değilmişim..belkide artık değilimdir.olamaz mı?değişmişimdir.hep dış hep dış derken kendime özüme içime dönmem gerektiğini farketmişimdir; çaktırmadan....
neyse....
geldim,burdayım